Selim Badur, Korona Günleri'nde TTB'nin 'Covid-19 Pandemisi İkinci Yılı Değerlendirme Raporu'ndan bahsetti ve Türkiye ile dünyadan örneklerle kısıtlamaların kaldırılmasına ilişkin durumun gerçekçiliğini tartıştı.
(18 Nisan 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!
Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim, Özdeş, Feryal!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Tüm dinleyicilere iyi haftalar dileyip günaydın diyerek başlayayım. Geçtiğimiz hafta Dinleyici Destek Haftası nedeniyle program yapamamıştık. Bu arada programcılar adına, sizler dışında mikrofonun önüne geçen haftanın ilk kişisi olarak tüm destekleyenlere de teşekkür etmek istiyorum. Oldukça başarılı bir süreç, bir hafta yaşandı, sağ olsunlar!
Geçen hafta program yapmadığımız için 15 günden beri ne oluyor, ne bitti bir bakalım dedim; toplam küresel olgu sayısı 505 milyonu aştı, yaklaşık 6.2 milyon yaşamını yitiren kişi var ve hesaplama yaptığımızda, 15 günden beri günde ortalama 937,759 olgu, yaklaşık 1 milyon yeni Covid olgusu bildiriliyor, listeye ekleniyor. Yine John Hopkins Üniversitesi’nin sitesindeki son bir ay içindeki olgu sayısı sıralamalarına göre ilk sırada Güney Kore geliyor; Güney Kore’yi sırasıyla Almanya, Fransa, Vietnam, İtalya, İngiltere, Avustralya, Japonya, Amerika takip ediyor. Türkiye 19.sırada, ülkemizden de şimdiye dek 15 milyona yakın olgu, 98 bini geçen de yaşamını yitiren kişi bildirildi. İlginç olan bu süreçte, bu geçen 15 gün içinde önemli bir toplantı yapıldı; Fransa’da, parlamentoda bir bilim insanları, uzmanlar komisyonu dinlendi. Bu komisyondaki parlamentoya hitap eden üç kişinin ileriye yönelik olarak öngörüleri istenmiş, tartışılmış. Buna birer cümle ile değineceğim; Dr. Eric Caumes, özellikle mutasyona uğrayarak bulaşıcılığı artan virüslerin hastalık yapma gücünün azalacağının beklendiğini ve omikron varyantının bu ilkeyi yerine getirdiğini vurgulayıp mevcut salgının yavaş yavaş söneceğini, ama -ilginç olan- bu mevcut salgının üç ile beş yıl kadar sürebileceğini, sürenin sonunda virüsün zararsız hale geleceğini tahmin ettiğini açıklamış. Yani evet, yavaş yavaş azalma, sönme sürecine girildi ama bu süreç üç ile beş yıl sürer diye bir öngörüsü var. İkinci danışma kurulu üyesi Dr. Bruno Lina; biz kendisini yakından tanıyoruz, İstanbul Tıp Fakültesi’nde görev yaparken kendisiyle iş birliği yapıp yayınlar filan yaptığımız bir bilim insanı idi. Kendisi Lyon’da, Lyon Üniversitesinde, Güney Fransa Grip Referans Laboratuvarı sorumlusu. Bruno Lina, farklı bir noktaya değiniyor; biliyoruz ki virüsün çeşitli hayvan türlerine, örneğin geyiklere, bazı kemiricilere insandan bulaştığı saptanmıştı. Bunun hayvanlardan insanlara geri döndüğü, dönme olasılığı bulunduğunu ve böyle ters bir yayılım olursa yeni bir evrimsel sürecin başlayacağını ve sonuçta 2019’dakine benzer bir salgının söz konusu olabileceği konusunda uyarılarda bulundu, ilginç.
ÖM: Pardon, sözünüzü kestim ama çok önemli bir uyarı gibi geldi.
SB: Evet.
ÖM: Başlangıçtaki gibi, yeniden aynı güçte geçirilimesi…
SB: Evet, aynı süreci yaşayabiliriz diye söyledi. Son değineceğim konuşmacı da Dr. Vittoria Colizza. Kendisi omikron varyantıyla birlikte bir düşüşün görüldüğünü, ama yeni varyantların çıktığını -örneğin omikronun BA2 denilen bir alt grubu var- bu varyantların sürprizlere açık olabileceğinden bahsetti. Bütün bu komisyon üyelerinin parlamento önünde yaptıkları öngörü konuşmalarının aslında, hani çok iyimserliğe kapılmak için bir neden olmadığını ve bazı gelişmelere insanlık olarak hazır olmamız gerektiğini, önlemler almamız gerektiğini söylüyor.
TTB'nin “COVID-19 Pandemisi İkinci Yılı Değerlendirme Raporu”
Şimdi ilginç olan 2020 Mart ayı ortasında günlük 50 bin dolayında olgu vardı, 1000 kadar ölüm gerçekleşiyordu ve çok ciddi bir panik yaşanmıştı. Kapanmalar, önlemler, daha sonraki süreçte aşıların devreye girmesi, ama günde 50 bin olgu varken büyük panik yaşandı tüm ülkelerde. Buna karşılık günümüzde 50 bin olgu değil, günde 1 milyon olgu var, 1000 değil 4 bin ölüm var ve nedense insanlar, yöneticiler tamamen rahatlamış durumdalar ve önlemler kalkıyor, bu ilginç bir nokta. Fransa’daki bu toplantı ve bu son saptamayı da belirttikten sonra TTB’nin hazırladığı pandeminin ikinci yılını değerlendirdiği raporuna kısaca değinmek istiyorum. Burada Sağlık Bakanlığının pandeminin başından beri verileri örtbas ettiğine değinilip özellikle Türkiye’nin iyi senaryo üzerinden strateji kurduğunu, iyi senaryo olmazsa o zaman ne olacağını, -endemi kavramının biz daha önce programlarımızda değinmiştik- böyle tamamen işin bittiği ve ne kadar güzel bir süreç diye nitelendirilecek bir süreç olmadığını, endemik hastalıklardan milyonlarca insanın yaşamını yitirdiğini belirtmiştik. Bu raporda da endeminin kurtuluş olmadığı ya da öyle bir aşamaya geçmenin bir çözüm olmadığı, bunun altı çizilmiş. Henüz aşı olmayan ve hastalığı geçirse de ek kronik hastalıkları bulunan, direnci düşük, hastalığı geçirmeyen Covid-19’a duyarlı gruplar bulunduğunu, şu anda günlük rakamların Türkiye’de 20 binin altında olmasına rağmen böyle bir rehavete kapılınmaması konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Yine bu raporda bir bölümü kaleme almış olan ve bizim de Açık Radyo’da ağırladığımız arkadaşımız Dr. Esin Şenol, şu anda yoğun bakımlarda hasta sayısının azaldığını, bunun sevindirici ama rahatlamak için yeterli olmadığını bildirmiş. Fazladan ölümlerle ilgili de halk sağlığı kolu başkanı Dr. Nasır Nesanır, pandemi çalışma grubu üyeleri Alican Bahadır ve Güçlü Yaman hazırlamışlar. Hazırladıkları bu raporda, eldeki verilerin Türkiye nüfusuna yansıtıldığında fazladan ölenlerin 274 bin kişi olduğunu açıklıyorlar. Türkiye Sağlık Bakanlığı resmi sayısı 97 bin. İlginç olarak da TUİK’in her yıl haziran ayının üçüncü haftasında bir önceki yıla ait ölüm ve ölüm nedenleri istatistiğini yayınlarken 23 Haziran’da henüz istatistik değerlendirmeleri tamamlanmadı, 23 Haziran 2021’de söylüyor bunu. “Henüz çalışmalar tamamlanmadı, daha sonra ileri bir tarihte bildirilecektir.” denmiş. 24 Haziran 2021’de henüz bitmedi dedikleri çalışma henüz bitmiş değil. Herhalde önemli birtakım gelişmeler var ki 2020’ye ait ölüm verilerini henüz açıklamadılar, üzerinden bir yıldan fazla süre geçti, hâlâ da yok.
ÖM: Peki gündelik toplantılarında gazeteciler sormuyor mu sağlık bakanına “bu konuda çalışmalar bitiyor mu acaba, ne zaman bitiyor, niye açıklanmıyor?” diye.
SB: Herhalde sorma eğiliminde olanlar akredite olmuyorlar filan yani, bilemiyorum. Türkiye ve yurtdışından Covid’den ayrı İlginç bir-iki tane sağlık haberine değineceğim, sonra hemen devam edeceğim Covid’le. Birincisi, veterinerlik alanında kullanılan, sığırlara yapılan bir aşı var; sığırlar nodüler egzantemi, deri döküntüleriyle seyreden bir hastalık, bu sığırlara yapılan LSD aşısına bir virüs karışmış bu üretilen aşıya, bu nedenle bu aşı uygulaması durdurulmuş. Demek ki böyle aşı üretiminde, veterinerlik alanında da BVD virüsü bovin viral diare virüsü karışması sonucunda aşılarsanız, hayvanlar bu kez deri hastalığından koruyalım diye, diareye yakalanmasınlar diye aşılama durdurulmuş. Bu da böyle bir ilginç haber.
Sadece ülkemizde değil Avrupa’da da satılan, yumurta şeklinde, içinden sürprizler çıkan bir çikolata markası vardır, o çikolatayı yiyen çocuklardan çok ciddi hastalananlar oldu. Şimdiye kadar İngiltere’de, Fransa’da en az 100 kişi hastaneye yattı. İçinde Salmonella bakterisi, yani tifo etkeni saptandı. Bu çikolata fabrikası üreticisinin Belçika’daki merkezi kapatıldı, üretim durduruldu. Fransa’da da peynirlerden Listeria bakterisi bulundu, bu da sorun yarattı. Yani böyle gıda sektöründe birtakım çalkalanmalar demeyeyim ama olumsuz haberler geliyor. Sadece Avrupa’da mı? Hayır, biraz dünyanın halini göstermek adına başka enfeksiyon hastalıklarına dair de bu örnekleri verip bitireyim bu konuyu; bir tanesi Kamerun’da ciddi bir kolera salgını başladı. Dün itibariyle 4627 olgu var, 105 ölüm var Kamerun’da. Özellikle hapishanelerde durum dramatik; hapishanelerde yoğun bir şekilde koleraya yakalananlar olduğu bildiriliyor. Kongo’da kızamık salgını başlamış durumda, 3400 olgu. Hatırlarsanız eğer pandeminin başında UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kitlesel aşılama programlarını durdurmuşlardı ve işte çocuk felci, kızamık gibi hastalıklar tekrar, değim yerindeyse, hortlayabilir denmişti. Bunun belki de bir kanıtı Kongo’daki kızamık salgını. Unutmayalım ki Kongo’da geçen yıl 2021 yılında bir milyondan fazla sıtma olgusu vardı. Yani gelişmekte olan ülkelerdeki enfeksiyon hastalıkları, bu nedenle kaybedilen insanlar, yaşamlar, iş gücü, sağlıklı yaşam, bunlar bu olumsuzluklar oldukça yoğun bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Ukrayna'dan göçler Covid'le birlikte AIDS gibi diğer bulaşıcı hastalık risklerini de artırıyor
Şimdi Ukrayna’ya ait birkaç haber var; Ukrayna’da bu London School of Hygiene Tropical Medicine kuruluşu -ciddi bir kuruluş- enfeksiyon hastalıkları konusunda önemli çalışmalara, raporlara imza atan bir kuruluş. Ukrayna’daki vektör aracılı hastalıklara dikkat çekti. Yani kene ve sivrisinek ısırmasıyla ortaya çıkabilecek -özellikle ilkbahar-yaz aylarına giriyoruz, baharın ortasındayız havalar biraz daha ısınınca risk oluşturabilecek- bu yoldan bulaşan hastalıklara dikkat çekmiş. Özellikle bu göçen, diğer ülkelere geçmekte olan kişiler arasında koronavirüs, Covid-19 ya da diğer bulaşıcı hastalıklardan bahsediyorduk; bu kene ve sivrisinek ısırmasıyla geçen, örneğin Kongo kanamalı ateşini biliyoruz, bunun dışında kene ısırmasına bağlı ensefalit gibi çeşitli hastalıklar, bunların ortaya çıkabileceğini, bu konuda çok dikkatli olunmasını söylüyorlar raporda, bu önemli bir nokta. Bu arada JAMA dergisinde Lawrence Gostin isimli bir araştırıcının raporu yayınlandı. O da 31 Mart 2022 itibariyle Ukrayna’da sağlık kuruluşlarına toplam 82 saldırı olduğunu, 72 ölü ve 43 yaralı olduğunu ama özellikle bu durumun sadece sağlık kuruluşlarına ya da sağlık tesislerine yapılan saldırılardaki kayıplar değil, bu testlerin ortadan kalkması sonucunda, bu testlerin verdiği, o kurumların verdiği hizmetin de azalacağı, ortadan kalkacağına dikkati çekmiş raporda. Örneğin Covid-19, örneğin tüberküloz, örneğin HIV AIDS gibi hastalıklardan hastalara verilen hizmetin aksayacağını söylemiş ki hemen bununla ilgili olarak UNAIDS, yani Birleşmiş Milletler AIDS grubu bu AIDS konusundaki tedavinin nasıl aksadığına ait bir rapor yayınlandı Ukrayna’da. Dört milyondan fazla Ukraynalı ülkelerini terk etmişler ya da terk etmek için yollardalar. Bunlardan %1’i eğer HIV ile enfekte ise, bunların tedavi almadıklarını, özellikle Romanya, Slovakya, Moldovya, Macaristan ve Polonya’ya geçişte sorun yaşadıklarını, bunların tedavisinin acilen sürdürülmesini gerektiğini söylediler. Çünkü HIV AIDS gibi birtakım süreğen hastalıklarda aldığınız tedaviye ara verilince virüsün çok daha güçlü farklı formatlarında vücudunuzda oluşup daha ciddi sorunlar yarattığı biliniyor. Bu konuyla ilgili olarak, yani savaşlarla ilgili olarak ve olup bitenle geldiğimiz aşamayla ilgili olarak DSÖ’nün açıklamaları da var. Özellikle Başkan Tedros Ghebreyesus’un açıklaması, “Barış için sağlığa, sağlık için de barışa ihtiyacımız var.” diyor. DSÖ’nün Ukrayna sorumlusu ise savaşın sağlık çalışanları ve siviller üzerindeki fiziksel ve zihinsel hasarını anlatıp -Ukrayna ilk değil, örneğin Afganistan’da yaşamak için böbreğini, çocuğunu satanlar vardı- savaşların sağlık konusunda küresel sağlık problemlerine çok ciddi darbeler vurduğunu ısrarla vurgulamış. Bir diğer önemli rapor, bu hafta içinde çıkan bir hesaplama; özellikle DSÖ’nün de belirttiği bir konu var, yavaş yavaş tüm ülkelerde bu gevşemeler, bu kısıtlamaların yavaşlatılması, kaldırılmasına dair. Özellikle, örneğin DSÖ diyor ki “Latin Amerika ülkeleri için çok erken.” Bir yandan da hem ülkemizde hem Avrupa ülkelerinde yoğun bir şekilde bu önlemler azaltılıyor. Azaltılıyor da hani acaba iyi mi yapılıyor? Biraz buna bakmak istiyorum, çünkü biliyoruz ki farklı ülkelerde olgu sayılarında artışlar var. Bakın, geçen hafta yedi günde toplam olgulara baktığımız zaman Almanya’da 1 milyon 084 bin olgu, Fransa’da 916 bin olgu, Vietnam’da 506 bin, Güney Kore 1 milyon 617 bin; yani belirli ülkelerde odaklaşan bir artış var. Fransa’daki durumu inceledikleri için buradaki bilgiyi aktarayım, bir Avrupa ülkesi olarak bu kıtaya örnek olabilecektir. Yoğun virüs dolaşımı var, aşının sağladığı bağışıklık, immünite yavaş yavaş zamanla azalıyor, düşüyor. Önlemlerin kaldırılması için bir sınır vardı; olgu sayısı 100 binden 50’ye düştüğü zaman kaldırılacak önlemlere dair, kaldırılabilir diye bir kural vardır. Biliyor musunuz, Fransa’da şu anda 100 binde 50 değil, 100 binde 1400 olgu var ama ısrarla önlemleri kaldırıyorlar. Bu iyi mi kötü mü, bunu zaman gösterecek. Acaba biz biraz karamsar, biraz böyle gereksiz bir karamsarlık içinde miyiz? Bu konu biraz daha dikkatli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta.
ÖM: Evet, ben de şunu ilave edeyim izninizle; bunu zaman gösterecek tabii ama bu sırada Covid’e yakalanıp hayatlarını kaybedenlerin bu zamanı görecek vakitleri kalmamış oluyor artık.
SB: Evet, yani biliyorsunuz, mesela ABD’de hemen hemen bütün önlemler kaldırıldı ama yeniden olgular artmaya başladı. Yaşadıklarımızı yeniden, 2020-2021 yılında yaşayacak mıyız? Bu soru sorulmaya başlandı. Geçtiğimiz hafta tüm ülke için %3’lük bir artış var, Dr. Fauci “bu virüs elimine olmayacak” dedi. Philadelphia’da yerel yöneticiler iç mekanlarda kaldırılmış olan zorunlu maske kullanımını tekrardan…
ÖM: Geri getirdiler değil mi? Evet.
Çin ne yapıyor, batı basını ne söylüyor?
SB: Columbia Üniversitesi’nde, üniversitenin aldığı bir kararla öğrencilerin sınıflarda maske takması tekrar zorunlu hale geldi. CDC kuruluşu ise özellikle uçaklarda, uçuşlarda maske kullanımının tekrar zorunlu olmasını önerdi. Bütün bu olaylar, bütün bu gelişmeler aslında biraz ucunu bıraktığınız zaman olgu sayılarının tekrardan artmaya eğilimli olduğunu gösteriyor. Tabii bu konularda yapılan haberlere baktığımız zaman alınan bütün bu önlemler üzerine ilginç bir durum var; son bir hafta içinde özellikle Çin’de ve Şangay’da olanlara batı basınının yaklaşımında şöyle bir yaklaşım var; deniyor ki yeni bir salgın dalgasıyla Çin karşı karşıya, bu ülkede mart ayı sonundan itibaren çok katı kurallar uygulanmaya başlandı, inanılmaz despot bir yönetim, abartılı ve çok katı bir kapanma uygulaması, insanlar isyan ediyorlar, geceleri balkonlarına çıkıp haykırıyorlar, güvenlik güçleriyle itişmeler oluyor, bütün bunların videoları yayınlanıyor, Şangay gibi 25-26 milyonluk bir şehirde toplumun bu 0 covid politikasını artık benimsemediği söyleniyor. Bütün bunlar batı basınını okuduğumuz zaman öğrendiğimiz sözler. Örneğin bir ailede eğer bir çocukta Covid saptanırsa çocuk ailesinden alınıp bir hastanede diğer Covid’li çocuklarla beraber izole ediliyor, bu dramlara yol açıyor deniyordu. Şimdi bu konuları, Çin konusundaki bu tek taraflı, yani sadece batı haber kaynaklarından aldığımız oldukça kötü bir tabloya işaret eden bu durumu, konuyu bilen birisi olarak kime danışayım diye düşündüm, sayın Bülent Becan; kendisi sağ olsun Korona Günleri başladığı günden itibaren haftada bir ya da iki kez bir rapor şeklinde ilaç dünyasından haberleri bana iletmekte, ben de yararlanmaktayım, dönem dönem de kendisine teşekkür etmiştim. Neden bunu söyledim? Bülent bey iki yıl kadar ilaç sektöründe o bölgede, Tayvan ve Çin’de görev yapmış ona sordum örneğin bu çocukların ailelerinden kopartılması konusunu. “O ilginç bir konudur, aileler çocukları pozitif çıktığı zaman çocuğu hemen yataklarına alıyorlar, ona sarılıp her zamankinden fazla öpüp kokluyorlar ve kendileri de Covid’le enfekte olup böylece çocuğun aileden koparılıp hastaneye götürülmesine, izole edilmesine gerek kalmıyor. O zaman bütün aile covid pozitif olarak evlerinde kalıyorlar.” diyor. Böyle uygulamalar var… Çin’de gelinen noktada toplum isyan ediyor; Türkiye’de ya da Avrupa’da sokağa çıkma yasağı olduğu zaman acil ihtiyaçlar için, örneğin markete gidilebiliyordu, eczaneye gidilebiliyordu. Şangay’da böyle bir şey yok; siz ne ilaca ya da gıdaya ihtiyacınız varsa telefon ediyorsunuz, böyle astronot gibi giyinmiş görevliler getiriyorlar, bu hizmeti veriyorlar. Şimdi bu tip uygulamalar batıda toplumlara empoze edilmesi, uygulanması pek kolay olmayan, hani akıl dışı uygulamalar; inanılacak gibi değil, “böyle bir şey yapılamaz” deniyor ama Çin toplumunun kültürüne çok fazla ters gelmediğini belirtiyor orayı iyi bilenler. Ben bu konuda yorum yapmayayım ya da taraf olacak bir şey söylemeyeyim. Benim bildiğim bir şey var, ben sayılara bakmak istiyorum, resmi rakamlara. Sayılara baktığımız zaman ne görüyoruz? Toplam olgu sayısı ABD’de 80,5 milyon, Fransa’da 28 milyon, Almanya’da 23 milyon, İngiltere’de 21 milyon. Çin’de ne kadar? 1,5 milyon. Çin’in şimdiye kadar yaptıklarının etkili olduğunu gösteren bir sayısal değer var. Bir milyonda yeni olgu sayısına bakalım; Almanya’da 1 milyonda 2290, Fransa’da 2057, İngiltere’de 957, Çin’de yedi. Şimdi bu rakamlara baktığınız zaman Çin doğru mu yapıyor, kötü mü yapıyor, baskı mı yapıyor, bu tabii tartışılabilir. Kuramsal olarak istediğimiz kadar bu konulara “ay ne kötü” diyelim ama ortada da Çin’in en azından şimdiye dek başarılı olduğunun çok net verileri bulunuyor.
ÖM: Bir de çok yüksek nüfuslu bir ülke.
SB: E tabii.
ÖM: Bir milyarın üzerinde, dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri, ikincisinden bahsediyoruz galiba?
SB: Kapanan Şangay’a bakıyorsun, 25-26 milyon; yani Avrupa’daki bazı ülkelerden daha büyük, daha kalabalık. Tabii ekonomik açıdan da batı basınında Çin’in yaşadıklarının getireceği inanılmaz olumsuzluklara ait dramlar anlatılmakta. İşte fabrikalar kapanıyor, özellikle Şangay’daki fabrikalar. Diğer illerdeki üretim tesislerine birtakım malzeme, sarf malzeme sağlayan fabrikalarmış. Bu nedenle örneğin başka kentlerdeki otomobil üretimi aksıyor, çünkü Şangay’dan yedek parça gelmiyor gibi çok zor duruma düşülüyor. Örneğin “Kargo şirketleri batıda çok başarılı oldu, Çin’de olmayacak, çünkü sadece ilaç götürüyorlar” demişler ama yetkililerin açıklamasına göre ve bu Dünya Ekonomik Forumu’nun açıklamasına göre “Tüm bu olumsuzluklar korkunç, Çin öldü, bitiyor” dedikleri süreçte Çin’in ilk üç aylık kalkınması, büyümesi %4.8 olmuş. Yani batılı objektif bir kurumun açıklamasında, o batı standartlarına göre söylenen batma, ölme, mahvolma pek geçerli değil. Mart başı işletmelerin vergilerinden 360 milyar euro muaf tutma var, azalma var. Şangay’da 29 Mart’ta da üreticilere 20 milyar euro gibi bir yardım iletilmiş. Tabii bütün bu söylenenler, Şangay elbette, dediğiniz gibi çok büyük bir kent; bir aydır kapanma oluyor, üç haftadır tam kapanma, çok sıkı sokağa çıkma yasağı var. Hastaların izolasyonu için 160 bin yatak ayrılmış, ama şu anda günde neredeyse 20 bin olgu var. Bu nedenle örneğin bazı apartmanlar boşaltılıyor, apartman sakinleri de “bu ne biçim iş, niye biz?” filan diyorlar. Elbette hiç kolay değil, çok kalabalık bir ülke ama dediğim gibi en azından benim kişisel düşüncem batı standartlarıyla Çin gibi bir ülkeyi değerlendirmeye kalkarsanız pek gerçekçi olmuyor. Söylenenler sadece bir ülkeyi karalamaya yönelik oluyor gibi birdenbire böyle çok Çin yanlısı konuştum. Hani çok sevdiğimden filan değil, ama ortada da bir rakam var yani. İşte birisinde bir milyonda iki binlerde olgu sayısı, Çin’de ise milyonda altı. Bu da yadsınmayacak bir gerçek. Bitirirken önemli bir nokta; yeni bir test çıktı Covid-19 tanısı için, FDA onayı aldı, önemli bir şey. İnsanlara böyle alkol kontrolü yaparlar, bir borudan “üfle” derler, üflersiniz ve oradan alkol miktarı çıkar. Onun gibi bir test, üflediğiniz zaman Covid-19’da oluşan farklı kan gazları üzerinden size tanı getiriyor. Yani herhangi bir kan almaya, herhangi bir burun-boğaz sürüntüsü yapmaya gerek yok. Bunsuz da bir tanı aracı devreye girdi, bu da önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Aşı üretimiyle ilgili son bir cümleyi de müsaade ederseniz söylemek istiyorum; Güney Afrika’da, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir aşı üretim merkezi var, Johnson & Johnson ve Astra Zeneca firmalarının bu vektör aşılarını üretip bunu Afrika’da üreteceklerdi. Fakat üretim merkezi kapanıyormuş, çünkü bu üretim merkezinden aşı almak için, oradan satın almak için aylardan beri herhangi bir başvuru olmamış. Bu nedenle Güney Afrikalı aşı üretim merkezi yetkilileri “ne yapalım, biz kapatıyoruz burayı” demek zorunda kalmış. Böyle de bir garip, bir tuhaf durum söz konusu. Ben burada durayım efendim, size iyi haftalar, hoşça kalın!
ÖM: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere, sağ olun!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Sağ olun, teşekkürler.